TEFTİŞİN SUERDEM HALİ…

vector-for-free-use-silhouettes-of-businessmen-v7d0je-clipart

Bir iki istisna dışında çok başarılı müfettişler çıkarmıştı dönemimiz ama Kurul Başkanlığı konusunda aynı şeyi söylemek mümkün olmayacaktı. İki sefer bu şansı yakalayacaklardı dönem arkadaşlarım lakin her ikisi de hayal kırıklığı ile neticelenecekti.

Faruk bey’e verilen vekalet bir hafta yada on gün kadar sürecek, önce bir kararname ile başmüfettiş olarak Teftiş Kurulu emrine atanan Metin bey, bir süre vekaleten yürüteceği Başkanlık görevine bilahara asaleten atanacaktı.

Metin bey’in Başkanlık koltuğuna oturduğu ilk gün kendisine hayırlı olsun dileklerimi ilettikten sonra;

-“Sayın Başkanım, bildiğiniz üzere Yavuz bey’in yakın çalıştığı yardımcılardan biri idim. Yeni dönemde kendi adıma bir güven tazelemesini gerekli görüyorum. O nedenle izninizle bir istifa dilekçesi yazacağım.”

-“Ulan puşt”

Metin abinin kızdığı zamanlarda çok sık kullandığı bir kelime idi bu ve yakın çevresindeki arkadaşları tarafından artık hakaret olarak kabul edilmiyordu.

-“Sen Sabrı Uyanık zamanında Başkan yardımcısı oldun. O görevden alınıp Yavuz bey başladığında güven tazeleme ihtiyacı duydun mu da, şimdi bana trip yapıyorsun. Yok öyle istifa falan beraber çalışacağız.”

Bir istifa olmamıştı belki ama ben kendi adıma güven tazelemiştim.

Yeni dönemde Başkan yardımcılarından Volkan Öntan ve Mustafa Caygın, Sedat Karaarslan ve Sezai Subaşı ile yer değişecekler, Mustafa Ertan, Faruk bey ve ben görevimize devam edecektik. Ama Yavuz bey döneminden farklı olarak, artık Başkanın en yakınındaki isim değildim. Disiplin Kurulundaki görevime son verilmiş, benim yerime Faruk bey görevlendirilmişti. Mehdi bey’in vermiş olduğu disiplin cezasına muhalefet şerh’i koyduğum o toplantı, katıldığım son Disiplin Kurulu toplantısı olacak, Metin bey yine; “Ulan puşt” diye başlayarak, “Bakan bey’i; Efendim bu kurumsal bir tepkidir. Kişisel olarak almamak lazım diye ikna edene kadar canım çıktı.” Şeklinde  özetleyecekti Mehdi bey’in, koyduğum şerhe olan tepkisini.

Metin bey, bizim dönemin mevzuat bilgisi en iyi olan müfettişlerinden biri idi. Aynı zamanda da en cesur müfettişi. Başkanlığı da müfettişliği gibi olacaktı. Kimisi olumlu, kimisi olumsuz, Kurul olarak pek alışık olmadığımız şeylerle tanışacakdık bu dönemde.

Örneğin, Kurul Başkanları için hiç de alışık olmadığımız şekilde, günün önemli bir bölümünü Bakanlık Özel kaleminde geçiriyordu Metin bey. Kerametleri kendilerinden menkul Bakan danışmanları ve Bakanlık katında dolaşan, ne iş yaptığı pek bilinmez karanlık tipler ile samimiyetini hepimiz yadırgıyorduk ama O’nun, yadırgayan duruşumuza pek de aldırdığı yoktu. Nitekim dramatik bir şekilde bitecek olan Başkanlık serüvenini de yine bu karanlık kişiler ile kurduğu ilişkiler nihayetlendirecekti.

Kısa süreli Başkanlık serüvenine iki ayrı müfettiş yardımcısı alım sınavını sığdırarak bir başka rekora daha imza atacaktı Metin bey. Bu alımların ihtiyaçtan kaynaklandığını söylemek pek mümkün değildi. Zira kısa süre öncesine kadar 70 kişi civarında bir sayı ile yürütülen denetim hizmetleri, Köy Hizmetleri Teftiş Kurulundan gelen 40 müfettiş ile birden bire 110 kişiyle yürütülür olmuştu. Talep nerden kaynaklanmıştı bilinemedi ama yapılabilecek birşey de yoktu. Nihayetinde Başkan karar, Bakan olur vermişti.

İlk sınavda sınav komisyonunda ikinci sınavda ise sadece salon gözetmeni olarak görevli idim.  Diyebilirim ki meslek hayatım boyunca içime sinmeden yerine getirdiğim birkaç görevlendirmeden ikisi idi bunlar. Gördüğüm kadarıyla yalnızca benim değil, diğer komisyon üyelerinin de imzaları, sınavın şekil şartlarını yerine getirmekten ibaretti. İçimi biraz olsun rahatlatan konu ise mülakat aşamasına gelmiş genç adayların her birinin, önce KPSS sınavında adil bir yarışa tabi olmuş ve en yüksek puanı almış 200 kişi içerisinden, bilahare bizim yaptığımız test usulü yazılı sınavda 70 üzerinde not almış pırıl pırıl başarılı gençler olmaları idi.

Eleştiriye açık yanları çok olsa da, olumlu olarak nitelenebilecek yeniliklerden biri de, hizmet içi eğitim alanında yaşanacaktı. Esasen o yıllarda kamu kurumlarında sıkca görülen, tüm katılımcılar için gidiş geliş ücreti dahil bütün masraflarının devlet bütçesinden karşılandığı 5 yıldızlı otellerde eğitim, seminer yada konferans gibi isimler altında düzenlenen toplantılar furyasına Kurul olarak biz de katılacaktık.

Eğitim işlerinden sorumlu Başkan yardımcısı olarak hem eğitim programını hazırlamak hem konaklanacak oteli bulmak bana düşmüştü. Sonraki yıllarda, konusunda uzman ünlü isimleri de ücreti mukabili bu eğitim programlarına dahil etmek mümkün olacaktı ama ilk eğitim toplantımızı kendi kendimizi eğiterek geçiştirecektik. Metin bey yaptığımız işin Bakanlığın diğer birimlerinden farklı olduğunu göstermek adına, Yayın Dairesinden bir kameramanın da görevlendirilmesini istemiş ve tüm oturumlar kayıt altına alınmıştı.

Yavuz bey, daha önce de ifade ettiğim üzere Başkanlık koltuğuna vekaleten oturduğu ilk günlerde, İlhan bey’in açmış olduğu davalar ile uğraşırken; “Allah kısmet eder de bu koltuğa asaleten oturursam, nasıl kalkılması gerektiğini de herkese göstereceğim üstad…” demişti ama hiç de dediği gibi olmadı koltuktan kalkışı ve O da görevden alınması ile ilgili idari işlemi dava konusu etti.

Olayın traji komik yanı ise, dava dilekçesinde, kendi yerine görevlendirilen Metin bey ile ilgili sarfettiği cümlelerdi. Aklımda kaldığı kadarıyle şöyle diyordu Yavuz bey; “Teftiş Kurulu Başkanlığına vekaleten görevlendirilen Metin Süerdem ne bulunmaz bir Bakanlık bürokratı imiş ki, bir yıl önce gittiği İç Denetim Biriminden alel acele Teftiş Kuruluna müfettiş olarak atanıyor ve Başkanlık görevi vekaleten kendisine veriliyor.”

Başkanlık olarak dava dilekçesine verdiğimiz en sağlam cevap bu konuda olacaktı ve ben, zamanında çok abartılı bulduğumu kendisine de söylediğim için,  Yavuz bey’in Metin bey için yazdığı referans mektubunu Başkanlığın cevabına eklemekte etik açıdan bir sakınca görmeyecektim.

Genel altında yayınlandı.

Yorum bırakın