
Yavuz bey’in kararnamesinin çıkmasını müteakip, dönem arkadaşlarımdan, önce Metin Suerdem ve kısa süre sonra da Faruk Fıratoğlu Başkan yardımcısı olarak görevlendirileceklerdi.
Faruk bey’in görevlendirilmesi küçük bir oda sıkıntısını da beraberinde getirdi. Zira Millimüdafaa Caddesindeki Bakanlık hizmet binasının üçüncü katına sıkışmış olan Teftiş Kurulunda müfettişler mevcut hali ile üçer dörder kişilik odalarda oturmaktaydılar ve yeni bir makam odası üç dört müfettişi etkiliyecek bir yer sıkıntısı demekti.
Teklif benden gelecek ve esasen hiç de büyük olmayan çalışma odama Faruk bey için bir masa daha konulacaktı ve ilerleyen yıllarda bana eşinin ismi ile hitap etmesine kadar varan çok yoğun ve yakın bir çalışmanın temelleri o küçük Başkan yardımcısı odasında atılacaktı. Hitap konusundaki komik anıyı ileriki tarihlere öteleyerek başka bir komik anı ile devam edelim.
Genelde Faruk beyden yarım saat önce başlıyordum mesaiye. Zira ben Batıkent metrosunun avantajını kullanırken, Faruk bey 532 Elvankent halk otobüslerine mahkumdu. Böyle bir sabah, bilgisayarımın başına oturdum ve Faruk bey gelmeden hayali bir şikayet dilekçesi yazdım. Balıkesir ilinin Kundak isimli, gerçekte mevcut olmayan bir ilçesinden Teftiş Kuruluna hitaben yazılıyordu bu dilekçe ve özetle aşağıdaki gibiydi:
“Ben Balıkesir İli Kundak İlçe Müdürlüğünde çalışan bir devlet memuruyum. İlçemize bir kaç ay önce yeni bir Müdür atandı. Bu Müdür önce İlçe Müdürülüğü binasının üst katında uzun süredir kullanılmayan lojmanın iki odasını misafirhane olara tefriş ettiriyorum diyerek bir güzel döşetti. Sonra nerden geldiğini kimsenin bilmediği iki bayan başladı İlçe Müdürlüğünde göreve. Güya misafirhanin temizlik işlerine bakıyorlardı ama kısa süre sonra herkes öğrendi ki, bu Müdür İlçe Müdürlüğünü çok afadersiniz genelev olarak kullanıyor.
Şayet bir müfettiş tebdil-i kıyafet gelip, kapıdaki görevliye; “Desteklemeden faydalanmak istiyorum” derse, görevli ona soracaktır; “Buğday desteklemesi mi? Arpa desteklemesi mi?” Cevap buğday ise sarışın, arpa ise esmer bayanın hizmet verdiği odaya yönlendirilecektir müfettiş.
Lütfen kurtarın bizi bu ahlaksızın elinden. Bir de; çok afadersiniz bu pez… Erzurum’lu olacakmış. Dadaşların yüz karası… İmza / Mazlum Güler.”
Bu sahte dilekçenin arka yüzüne Büro Müdürlüğü’nden evrak kayıt kaşesi vurup, Yavuz bey’in el yazısını benzeterek Faruk bey’e havale ettim ve “Görüşelim” notunu düşüp, bir napanın içerisinde Faruk bey’in masasına bıraktım. Sayın Başkan’a Faruk bey’e bir şaka yaptığımı söylemekle birlikte detayı konusunda bilgi vermedim. Onun için de süpriz olmasını istiyordum.
Artık herşey hazır, Faruk bey’in gelmesini bekliyordum. Çok sürmedi bu bekleyiş. 532 ile sıkış, tıkış yapılmış uzun bir yolculuğun verdiği yorgunlukla açtı kapıyı Faruk bey;
Günaydınlaşma ve ayak üstü hal hatırdan sonra oturdu masasına. Napa dikkatini çekmemişti. Bilgisayarını açıp o günün taze haberlerine bir göz gezdirdi. Bir iki haber üzerine kısa değerlendirmelerde bulunduk. Çaycımız Sivaslı Ali’nin getirdiği çaylarımızı içtik. Nihayet napa dikkatini çekti Faruk abi’nin. Açtı ve dilekçeyi okumaya başladı. Ona bakmıyor, önümdeki dosyayı okur gözüküyordum ama dilekçeyi okumaya başladıktan sonra bana kaçamak bir bakış attığı gözümden kaçmamıştı. Bir kaç sefer okudu dilekçeyi Faruk abi. Erzurumlu olması mı, yoksa Başkan yardımcılığı görevi nedeniyle herşeyi herkezle paylaşmaması gerektiği düşüncesi mi ağır bastı bilmiyorum, hiç birşey demeden kalktı ve napayı koltuğunun altına alıp çıktı odadan.
Beş dakika kadar bekledim. Başkan bey’in de şakanın tadını çıkarmasını istiyordum. Sonra, makam odasının kapısını tıklarıp girdim içeri. Faruk bey bir koltuğa ilişmiş son derece rahatsız oturmaktaydı. Yavuz bey’in ise gevrek kahkalarını içine gömdüğü her halinden belli oluyordu. Devam eden konuşma konunun çok ciddi olduğu ve o nedenle soruşturmanın bir Başkan yardımcısı, hatta bizzat Faruk bey tarafından yürütülmesinin en sağlıklı yöntem olacağı üzerine idi…
