Teftiş Kurulunda, 2003 yılının ilk aylarına denk gelen başkan değişimi o güne kadar geçekleşenlerden farklı olarak, mahkemeye taşınacak ve Kurul pek de alışık olmadığı bir süreçten geçecekti.
Esasen Bakan Sami Güçlü, bu görev değişikliğinden önce eski Başkandan “Başbakanlık müşaviri olarak atanmasını talep eden bir dilekçe almış ve görevden alma kararı, şeklen de olsa, kendi dilekçesine istinaden, yeni görevine atanmak suretiyle yapılmıştı ve o aşamada eski Başkanın açmış olduğu idari davadan netice almasını kimse beklemiyordu.
Belki de bu nedenle, soyismi ile pek de müsemma olmadığı herkes tarafından kabul edilen yeni başkan Sabri Uyanık, açılmış olan davayı umursamıyor, pek çok kimsenin yadırgamasına rağmen eski başkanın üç yardımcısını da değiştirmeden ve yeni bir görevlendirme de yapmadan kurulu yönetmeye çalışıyordu. Hatta bu dönemde, Kurul’u esasen başkan yardımcılarından birinin yönettiği, başkanın hiç bir konuda onun sözünden çıkmadığı dahi iddia ediliyordu.
Profesör lakablı ve bu lakabını da oldukça benimsemiş üstadımız Ekrem Bilgiç bir görüşmemizde yeni başkan ile ilgili, kendisine de söylediğini beyan ettiği, aynen şu cümleleri sarfedecekti.
– “Senin hangi saikler ile başkan olduğunu herkes biliyor. Şayet kurulun en iyi müfettişi başkan olsun diye düşünselerdi, benim başkan olmam gerekirdi…”
O yıllarda Teftiş Kurulunda AKP iktidarına fikren yakın olan çok sayıda müfettiş yoktu. Öyle olunca da gerek Kurul İçinde Başkan ataması, gerekse Kurul dışına müfettişlerden yapılan atamalar Refah Partisi geleneğinden gelen bir kaç isim ile sınırlı kalmıştı.
Bu isimlerden birisi de oda arkadaşım Yavuz Kavruker’di. İlk aşamada Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğine Bakanlık Denetcisi olarak görevlendirilecek, bilahare Sabri Uyanık’ın yerine Başkan olarak atanacak ve uzun süre bu görevi yürütecekti. Kendisi ile yaptığımız sohbetlerde Sayın Başkana ismimi başkan yardımcısı olarak önerdiğini ancak neyi beklediğini bir türlü anlayamadığını ifade ediyordu. Başkan yardımcılığı kadrolu bir görev değildi. Bakan olur’u ile gerçekleşen ve özlük hakları müfettişten farklı olmayan, bu itibarla da birçok tecrübeli müfettiş için angarya olarak görülebilecek bir işti. Ancak bu görevlendirme için araya hatırlı kişilerin isimlerini koyan çok istekli, dönem arkadaşlarım dahil bir kaç müfettişin varlığını da bizzat biliyordum ve Kurulun en genç başmüfettişi olarak böyle bir görevlendirmenin beni heyecanlandırmadığını söylemek de doğru olmazdı sanırım.
Sabri bey ile ne müfettiş yardımcılığım ne de müfettiş olarak çalıştığım yıllarda hiç ortak görevimiz olmamıştı. Siyaseten farklı cephelerde yer alıyorduk, arkadaş değildik ve sık sohbet ettiğimiz de söylenemezdi. Kısacası birbirimizi yeterince tanımıyorduk. Ancak eski Başkanın göreve iade yönünde almış olduğu “yürütmenin durdurulması” kararı ve her ne kadar şikayet edilen ben idiysem de yapılan incelemede deli dana konulu suç duyurumuzun eksik olarak incelendiği yönündeki Başbakanlık Teftiş Kurulu kanaati ve bu kanaatin eski başkanın sorumluluğunu gündeme getirmesi, başkan yardımcılığı konusunda ismimin ön plana çıkmasını sağlıyordu.
Oda arkadaşım Yavuz Kavruker’in telkinleri mi yoksa yukarıda sıraladığım olayların gelişim seyri mi daha etkili oldu bilmiyorum ama takip eden süreçte, başkan yardımcısı olarak görevlendirmem gerçekleşecekti. Aynı tarihte başkan yardımcısı olarak görevlendirilen bir diğer isim de yine deli dana hastalığı konusunda yapmış olduğumuz suç duyurusu yazısının altında imzası bulunan, Bufalo operasyonu çerçevesindeki soruşturmayı başından sonuna birlikte yürüttüğümüz, veteriner hekim dönem arkadaşım idi.
Ancak ismim bu gelişmelerden daha önce yine önemli bir görevlendirmeye konu olacak, AKP iktidarının önceki iktidarlar döneminde yapılmış yolsuzlukları araştırmak üzere TBMM de kuracağı komisyona Bakanlığımızı temsilen görevlendirilecektim. Bu görevlendirme ile ilgili anıları da sonraki bölümlere öteleyerek yeniden deli dana soruşturmasına dönecek olursak;
Eksik incelemeden dolayı eski Başkanın da sorumluluğunun gündeme gelmesi nedeniyle, soruşturmanın Başbakanlık Teftiş Kurulu marifeti ile yürütülmesine karar verilmiş ve bir Başbakanlık müfettişi başkanlığında iki Bakanlık müfettişinin katılımı ile üç kişilik bir heyet oluşturulmuştu. Herkesi şaşırtan konu ise bu görevlendirmedeki iki isimden birinin eski Başkanın yardımcılarından biri olması idi. Hem veteriner hekim hem de hukuk mezunu olan bu üstadın isminin aynı günlerde Bakanlık Araştırma Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanlığı için gündeme gelmesi ise manidar bir tesadüf olarak zihinlere kocaman bir soru işareti bırakacaktı.
Ben TBMM de çalışırken bu heyet de Akay kavşağının hemen karşı köşesinde yer alan Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğünde çalışmaktaydı. TBMM de Tarım Bakanlığı ve bağlı Genel Müdürlüklerin denetim raporlarını inceliyordum. Görevim, gerektiği gibi incelenmemiş, kapatılmış yolsuzluk dosyalarının tespiti idi ve deli dana konusu da tam görev tanımıma uyan eksik bırakılmış bir inceleme olarak gözükmekteydi. Her ne kadar yeni bir heyet tarafından inceleniyor idiyse de, bu heyetin inceleme süresinin 6 ayı bulacak olması ve TBMM deki komisyon raporunun bu görevin tamamlanmasından önce yazıma geçmesi nedeniyle, ben bir kez daha süpriz yaşamamak adına konunun önemini Komisyon Başkanı İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’e anlatarak, halen devam etmekte olan soruşturmanın sonuçlarının TBMM ye gönderilmesi teklifinin komisyonun nihai raporuna girmesini sağlayacaktım. https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss266_BOLUM%20V%20(1009-1114).pdf
İşte tam da bu günlerde geldi incelemeyi yürüten heyetin benim ifademi alma talebi. Cep telefonumdan arayan heyet üyesi Başkan yardımcısı idi. Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğündeki çalışma odalarına davet ediyordu beni. Vakit geçirmeden davete icabet ettim. Giderken heyet başkanı Başbakanlık müfettişinin de orada olacağını sanıyordum ama çalışma odasına girdiğimde, odada yalnızca Başkan yardımcımız ve yine hukuk kökenli olan genç heyet üyesi mevcut idi. Kısa süreli hal hatır sorma faslından sonra Başkan yardımcımız, incelemelerine konu suç duyurumuzda yer alan konulara ilişkin ifademi almak istediklerini belirterek, dilersem hemen ifade verebileceğim gibi, dilersem bilahare yazılı olarak soracakları sorulara, yine yazılı olarak da cevap verebileceğimi söyledi.
Daha derli toplu olması açısından yazılı olarak vermeyi tercih ettiğimi söylediğimde, biri Kurul Başkan yardımcısı, iki hukukçu tarafından kaleme alınacak ifade sorularının o kadar absürt olabileceğini tahmin etmiyorudum.
Sanırım ertesi gün, genç heyet üyesi tarafından ifade tutanağına esas sorular, tarafıma imza karşılığı teslim edildi.
Beş yada altı madde halinde yöneltilen soruların altında yalnızca Başkan yardımcısının imzası vardı ve genç heyet üyesi sonraki günlerde bu soruların hazırlanmasında herhangi bir katkısının olmadığını beyan edecekti. Yukarıda da ifade ettiğim gibi meslek hayatımda karşılaştığım en absürt sorular ile karşı karşıyaydım.
Tuhaflık sorulara geçmeden önceki giriş cümlesi ile başlıyordu. Ve aklımda kaldığı kadarıyla; “Aşağıda yer alan soruları, üyesi olarak görev yaptığınız heyet adına cevaplamanız rica olunur.” denilmekteydi.
Daha önce de vurguladığım üzere, ben o heyetin kıdem sırası itibariyle üçüncü müfettişi idim ve gerek Teftiş Kurulu Tüzüğü gerekse Yönetmeliği çerçevesinde, benim heyet adına bir şey söyleme yetkim yoktu.
Soruların iyi niyetli olarak kaleme alınmadığı anlaşılıyordu. Ben de cevaplarımı aynı şekilde kaleme aldım. Öncelikle içine düştükleri bu büyük yanlışa vurgu yaparak, ifademin yalnızca beni bağlayacağı, heyet adına cevap vermemin söz konusu olmadığını ifade ederek sorulara geçtim.
İlk soru; deli dana hastalığı ile ilgili ne bildiğim idi.
Cevabım; “Bu konuda benim ne bildiğim, yürüttüğünüz soruşturmayı hangi açıdan ilgilendiriyor anlıyamadım. Bu soru ile benim deli dana hastalığı konusundaki bilgi seviyemi ölçmek istiyorsanız, hiç birşey bilmediğimi kabul edebilirsiniz. Yapmış olduğumuz suç duyurusu basit mantıksal çıkarımlara dayanmaktadır ve deli dana ile ilgili derin literatür bilgisine gerek olduğunu sanmıyorum. Şayet bu sorudaki amacınız deli dana hastalığı konusundaki bilgi eksikliğinizi gidermek ise heyetimizin veterner hekim kökenli başmüfettiş üyesi sizi aydınlatmaktan memnuniyet duyacaktır.”
Bir diğer soru görev süremizi iyi kullanmadığımızı ima eden ve 6 ayı aşkın sürede ne yaptığımızı sorgulayan soru idi.
Düzenlemiş olduğumuz iki ayrı raporun sayfa sayısı ve eki klasör sayısı ile başladım cevabıma ve bu raporların Başkan yardımcısı olarak bizzat kendisi tarafından incelendiğini de vurgulayarak tüm bu çalışmanın yanında üç madde olarak kurula intikal ettirdiğimiz, bir heyet tarafından incelenerek rapora bağlanan, bilahare bir Başbakanlık Müfettişi tarafından incelenerek eksiklikleri belirtilen ve 5 aya yakın süredir heyetiniz tarafından incelenen suç duyurusu yazımıza ilişkin belgelerin de yine tarafımızdan bu süre içerisinde toplandığını belittim.
Hatırladığım kadarıyla, diğer sorular nisbeten makül sorular idi ve makül cümleler ile cevapladım.
Her nekadar soruların altında yalnızca Başkan Yardımcımızın imzası mevcut idiyse de heyet başkanı Başbakanlık müfettişi idi ve sırf üslup nedeniyle bir suç işlememek adına soruları ve cevabı Kurulumuzun o tarihteki en kıdemli hukukçusu İsmet Kınay üsta da okuttum.
İfadelerimin ağır olmakla beraber herhangi bir suç unsuru içermediği konusunda teyit aldıktan sonra da yine kapalı zarf içerisinde heyetin genç üyesine teslim ettim.
Bu ifade alma işleminden heyet başkanının bilgisi olup olmadığından emin değildim. Şayet ifadem bilgisi dahilinde alınmadı ise soruların ve cavaplarımın rapora hiç girmeyebileceğini düşünerek, TBMM deki Komisyon Başkanı Azmi Ateş’e rica edip Başbakanlık Müfettişini aramasını ve benim için bir randevu almasını sağladım.
Hem bana sorulan soruları hem de verdiğim cevapları yanıma alarak çıktım Başbakanlık Müfettişinin makamına. Heyet üyeleri tarafından ifademin alındığını, bu hususun bilgileri dahlinde olup olmadığını bilmemekle beraber, gerek suç duyurusuna esas konularda gerekse ifademin alınması konusunda kendilerini bilgilendirmek için rahatsız ettiğimi söyleyerek yanımda getirdiğim dosyayı verdim kendilerine.
Uzun uzun okudu Başbakanlık müfettişi soru ve cevapları. Heyet üyelerinin Bakanlığımız bünyesindeki çalışmaları kendi inisiyatifleri ile yürüttüklerini, bilahare kendisine bilgi verdiklerini, ifademin alınması konusunda ise henüz bir bilgi verilmediğini, sorulan soruların yakışıksız olduğunu, benim gereken cevabı fazlasıyla verdiğimi ifade ederek, konunun büyük bir titizlik ile incelendiğini, en doğru neticenin alınacağını, Azmi bey’in bu konuda müsterih olması gerektiğini belirterek bitirdi görüşmeyi.
Bu olaydan sonra Başkan yardımcımız bana, “Ne biçim cevaplar vermişin, bir küfretmediğin kalmış” şeklinde sitem edecek, “O sorulara ancak o şekilde cevap verilebilirdi” karşılığını alacak ve uzun süre benimle konuşmayacaktı.
Suç duyurusuna konu belgelerin bir kısmını bizzat tespit ettiğim bu nedenle de sahiplendiğim soruşturmanın, olması gerektiği gibi neticelenebilmesi için her yolu zorladığım muhakkaktı ama kaderin bir şekilde beni olaylara müdahale edebilecek pozisyonlara taşıması da ilginçti. Bazan bu durumun yalnızca tesadüf olmadığını, Sabri Uyanık’ın eski başkan ile olan kavgasında bu durumu kendi lehine kullanma çabasının bu tesadüflere yol açdığını da düşünmüyor değilim. Ama benim için önemli olan yukarıda da ifade ettiğim üzere bir şekilde sahiplendiğim deli dana soruşturmasının olması gerektiği gibi neticelenebilmesi idi.
Soruşturma yaklaşık 6 ay kadar sürecek ve özellikle iç yağının hatalı şekilde yasaklı ürünler listesinin dışına çıkarılması sonrası, getirilen yeni yasaklama kararlarının ekinde kullanılan bu liste nedeniyle 4 eski Bakan ve çok sayıda Bakanlık bürokratının sorumluluğu gündeme gelecekti. Bu isimler içerisinde Refah Patili eski Bakan Musa Demirci ve Koruma ve Kontrol genel Müdürlüğünde Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptığı dönem itibariyle Akparti Diyarbakır Milletvekili Mehti Eker’in de ismi mevcuttu.
İsim listesinin bu şekilde kabarması ve listeye RP ve AKP li isimlerin de girmesi ilk incelemeyi yapan ve herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadı şeklinde rapor düzenleyen heyeti farklı bir açıdan memnun ediyor ve heyet başkanının; “Bu noktadan sonra kimse bize birşey yapamaz. Zira kendi adamlarının sorumluluğu da gündeme geldi” şeklindeki beyanı o tarihlerdeki müfettiş dedikodularının baş konusu oluyordu.
Nihayet, 6-7 kalın kılasörden oluşan rapor Başbakanlık tarafından Bakanlığımıza gereğinin yapılmasını teminen gönderilmişti. O tarih itibariyle ben Başkan yardımcısı olarak görevlendirilmiştim ve düzenlenen bu raporu Kurul Başkanının makam odasında birlikte inceledik.
Tespitler, suç duyurusu yazımız ile örtüşüyordu. Yani bizim suç gördüğümüz konuları bu heyet de suç olarak nitelemişti. Bu tespitlerimiz üzerinden olay derinleştirilmiş ve özellikle iç yağı ithalatı konusunda o tarih itibariyle düşündüğümüzden çok daha vahim bir tablo ortaya koyulmuştu. 1996 yılından itibaren üç yıl boyunca deli dana riski bulunan ülkelerden et ve et ürünü ithaline izin verildiği belirtilerek çok sayıda Bakanlık bürokratının yanında dört eski bakan, DYP’li İsmet Atila ve Nevzat Ercan, ANAP’lı Mustafa Taşar, Refah Partili Musa Demirci ile sonraki süreçte Tarım Bakanı olacak Akparti Diyarbakır Milletvekili Mehti Eker de suçlanmaktaydı.
Bu tesbitlerden sonra, suç duyurusu yazımızı gerektiği gibi incelemeyen ilk müfettiş heyeti ile Teftiş Kurulu Başkanı’nın sorumlulukları irdelenmekte ve bu kişilerin görevlerini gerektiği gibi yapmayarak disiplin suçu işledikleri belirtilmekte idi.
Bu noktaya kadar sorun gözükmüyordu ancak bu noktadan sonra sorumlular hakkında adli yönden ön inceleme ve disiplin hukuku yönü ile soruşturma raporu düzenlemek yerine Başbakanlık Olur’unda kendilerine verilen talimatın aksine, tespitlerin gereğinin Tarım Bakanlığı tarafından yerine getirilmesi istenmekteydi.
Bu tespitlerin gereğinin Tarım Bakanlığınca yerine getirilebilmesi mümkün değildi zira gerek disiplin hukuku yönü ile eski Kurul başkanı hakkında, gerekse eski Bakanlar hakkında yürütülecek soruşturmalanın Başbakanlık teftiş Kurulunca yürütülmesi gerektiği yönünde Danıştay ictihatları bulunmaktaydı.
Raporun sonuç bölümü ve Danıştay kararlarını da yanımıza alarak Başkan bey ile birlikte Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanının makamına çıktık.
Sayın Başkan da bizimle aynı fikirdeydi ancak mevcut heyetin raporunu değiştirme şanslarının olmadığını belirterek, yeni bir heyet görevlendirilmesini ve gerek ön inceleme yapma ve soruşturma izni verme, gerekse disiplin cezası tekliflerinin bu yeni heyet marifeti ile yerine getirilmesini önerecek ve bir türlü neticelendirilemeyen deli dana soruşturmasında son noktayı koymak üzere yine bir Başbakanlık iki Bakanlık müfettişinden oluşan yeni bir heyet görevlendirilecekti.
