Niyetliyiz Ama İyi Niyetliyiz…

Yaklaşık 5 aydır beklemekte olduğum kararname 24 Ekim 2000 tarihli Resmi Gaztede yayınlanmış ve ben bu süre zarfında geçici görevli mühendis olarak çalıştığım Teftiş Kurulunda Başmüfettiş olarak yeniden  göreve başlamıştım.

Kararnamenin yayınlanmasını müteakip kapımı çalan ilk isimlerden biri Başmüfettiş Rafettin Yılmaz oldu. Önce tebrik etti, sonra ben yurt dışında iken müfettişler arasında bir yardımlaşma sandığı kurduklarını, üye olanların maaşından her ay küşük bir kesinti yapıldığını ve kendi veya çocuğu evlenen, çocuğu olan, emekli olan veya oğlu sünnet olan müfettişlere, hazırlanmış bir uygulama esasları çerçevesinde, önceden belirlenmiş oranlarda Kurul adına hediye verdiklerini (her bir katogori için ayrı ayrı  belirlenmiş büyüklükte altın ve emeklı olanlara kol saati) söyledi ve üye olmak isteyip istemediğimi sordu. “Elbette olurum” dedim. Ama ilk ay maaşımdan yüklü bir kesintinin yapıldığını görünce de şok oldum. Yönetmelikte sandığa sonradan katılan müfettişlerden, kuruluş tarihinden, gecikmeli üyelik tarihe kadar geçen tüm ayların aidatının tek seferde alınacağı yazılıydı ama bu madde benim durumuma pek uymuyordu. Zira ben sandık kurulduğuda müfettiş değildim. Bu durumu sandık Başkanı Rafattin beye iletttiğimde; çok sık kullandığı hitap şekli ile “Patron” diyerek başladı söze;

“Biz seni hiç ayrılmış gibi düşünmedik. Sen hep bizim kalbimizdeydin.”

Şaşırmıştım… Küçük bir sessizlik oldu odada. Sonra;

– “Bu şekilde düşünmeniz beni gerçekten duygulandırdı üstadım. Buna verecek cevabım yok ama bu durumda küçük bir ayrıntı daha var düzeltilmesi gereken.”

Rafettin bey bir yandan kolay pes etmiş olmamın zevkini çıkarırken bir yandan da o küçük ayrıntının ne olduğunu merak eden gözlerle bana bakmaktaydı.

– “Biliyorsunuz yaklaşık bir sene önce benim bir kızım oldu. Kuruldan hiç ayrılmadığıma göre yönetmelik gereği, bir tam altın borcunuz var bana. Öderseniz sevinirim.”

Şaşırma sırası Rafettin beyde idi. Zira bir tam altının değeri o gün için benden kesilen tutarın yaklaşık iki katı idi. Bir eliyle kafasını kaşırken yine, “Patron” diye söze başladı;

– “Sanırım haklısın. Uygulama esasları gereği senden bu kesintiyi yapmamız hiç doğru olmamış…”

***/***

Yeni dönemin ilk görevlendirmesi de gecikmeyecek ve gizli kaşeli sarı zarfın içerisinden Başmüfettiş Abdülkadir Kaya başkanlığında bir heyet ile  Türkiye Ziraat Odaları Merkez Birliği’nde normal denetim ve bir şikayet dilekçesini inceme görevi ile görevlendirilecektik. Heyetin diğer üyeleri dönem arkadaşım Faruk bey ve o tarihte yeni müfettiş olmuş Fidan Ahmet Paksoy idi.

Bir başka ramazan ayına denk gelmişti bu görevlendirme ve biz göreve başlamadan hemen önce denetim konusunda bilgi vermek ve çalışma odası talep etmek üzere heyet olarak Birlik Başkanı Faruk Yücel’in makamında idik.

Her denetim kendi içerisinde bir sitresi de birlikte getirir ancak o tarih itibariyle siyasal iktidara muhalif olan Ziraat Odaları Mekez Birliğinde, tam da Birlik seçimlerinden önce gündeme gelen bu denetim Başkanlık üzerinde normalden çok daha fazla bir sitres yaratmıştı ve ortam oldukca gergindi.

Nezaketen söylenen kuru bir hoşgeldinizin ardından Birlik Başkanı, içecek birşeyler isteyip istemediğimizi sormadan önce, ramazan ayı olması sebebiyle niyetli olup olmadığımızı sordu. Abdulkadir bey teşekkür ederek “Niyetliyiz” dedi.

Gergin ortamı yumuşatmak adına lafa girdim.

  • “Niyetliyiz ama iyi niyetliyiz sayın Başkan…”

Biz gerçekten iyi niyetliydik, Tarım Bakanlığı ile Ziraat Odaları Merkez Birliğinin siyaseten ters düşmüş olması bizi ilgilendirmiyordu. Neticede işimizi yapacak olumlu veya olumsuz tüm tespitlerimizi Sayın Bakanın Olur’larına sunacaktık ama bu denetimin Birlik seçimlerini etkilemeye yönelik bir adım olduğunu anlamak için de derin analizlere gerek yoktu..

O yıllarda Ziraat Odaları Merkez Birliği İzmir Caddesinde bir apatman katında konut olarak planlanmış bitişik iki dairenin birleştirilmesi sonucu oluşturulmuş son derece yetersiz bir binada hizmet vermekteydi ve bu dairelerden birinin salonunu bize çalışma odası olarak tahsis edeceklerdi.

Kamu kurumu niteliğinde olmakla birlikte kamu disiplininden oldukça uzak çalışan Merkez Birliğinde eleştirecek konu bulmak hiç de zor değildi ve biz işe, Birlik Genel Sekreterini görevden almak ile başlayacaktık zira kendi mevzuatlarına aykırı olarak Genel Sekreter üniversite mezunu değildi.

Sıkıntılı geçiyordu denetim. Birlik çalışanları hemen her konuda pürüz çıkarmaktan çekinmiyorlar, istediğimiz bilgi ve belgelerin gelmesi zaman alıyor, bir kısım basın organlarında Birlik Başkanı Faruk Yücel’in yürüttüğümüz denetim çalışmaları ile ilgili çarpıtılmış haksız eleştirileri canımızı sıkıyordu. Benim için ise başka sıkıntılı konular da vardı ki, ekonomik olarak ailecek yaşadığımız sıkıntı bu listenin  ilk sırasında yer almaktaydı.  Eşim, kızımızın dünyaya gelmesi sonrasında almış olduğu bir yıllık ücretsiz izini kullanmaktaydı, atamam beklemediğimiz kadar uzun sürmüştü,  Şahin Yapı kooperatifindeki evimizi satıp Bahçeliden, üzerine kredi çekerek aldığımız ev aile bütçesini alt üst etmişti. Kredi kartının birinden nakit çekip diğer kredi kartının minimum ödemesini yatırdığım bu zor günlerde en büyük ironi ise, denetim aralarında heyet Başkanı Abdulkadir bey ile Faruk bey’in birikimlerin dolar olarak mı yoksa Türk lirası olarak vadeli hesapta mı değerlendirilmesi yönündeki tartışmalarını dinlemek idi.  “piyasanın çok istikrarsız olduğu ve bu dönemde likit kalmanın akıllıca olacağı” yönündeki teşhis, heyetin en genç üyesi Fidan Ahmet Paksoy ile aramızda uzun süre espiri konusu olacaktı.

Bu sıkıntılı günlerde bizleri biraz olsun gülümseten olayı ise Faruk bey sayesinde yaşayacaktık. O yıl iftar saati mesai bitiminin hemen sonrasına denk gelmekteydi ve bu saatlerde Ankara trafiği çileye dönüşüyor toplu taşım araçları insanları balık istifi taşıyorlardı. Bu olumsuzluktan en çok etkilenen ise 532 Elvankent otobüslerini kullanmak zorunda olan Faruk bey idi. Bir akşam üzeri Faruk abi, iftarı çalışma odamızda bekleyeceğini, trafik ve yolcu yoğunluğu azaldıktan sonra eve gitmeyi deneyeceğini söyleyerek bizleri uğurladı.  Ancak kurum bekçisini bu konuda ikaz etmeyi unutmuş ve herzaman olduğu gibi hep birlikte çıktığımızı düşünen bekçi de ana kapıları kitleyerek binayı terketmişti. Cep telefonu kullanımının yaygın olmadığı o yıllarda Faruk abinin yetkili birilerine ulaşıp kapıyı yeniden açtırabilmesi saatler almış ve biz Faruk abinin kapalı alan fobisi olduğunu bu olaydan sonra öğrenmiştik.

Denetim sıkıntılı bir şekilde 2001 yılı ilk baharında yapılacak Birlik seçimlerinin hemen öncesine kadar devam edecek  düzenleyeceğimiz raporda Birliğin iyi yönetilmediğine dair ciddi tespitlerimiz yer almasına rağmen seçimleri Faruk Yücel ve ekibi ezici bir coğunlukla kazanacaktı.

Yorum bırakın